TÜRKİYE’DEKİ BARINAK SİSTEMİ 1 – REFORMING THE SHELTER SYSTEM IN TURKEY 1

Help us Save Lives.. SHARE!Share on Facebook
Facebook
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on Reddit
Reddit
Pin on Pinterest
Pinterest
Email this to someone
email
Yedikule
Yedikule

TÜRKİYE’DEKİ BARINAK SİSTEMİ ve SİSTEM DAHİLİNDEKİ BARINAKLAR NASIL İYİLEŞTİRİLİR?..

Türkiye’de, dört ayaklı dostlarımızın durumu maalesef dehşet verici. Ancak bu hafta, durumun ne kadar feci olduğundan bahsetmeyeceğim. Birilerinin foyasını meydana çıkarmak yerine (ki baştan söylemeliyim, birkaç kişinin başı ağrıyacak) çözüm önerileri ve görmekten bıkıp usandığımız sorunlardan kurtulma yolları üzerine odaklanacağım. Sahip Çıkalım! bu sorunları tek başına çözmeyecek, zaten bu mümkün de değil. Türkiye’deki barınakların işleyişi/idaresi konusunda direkt bir yaptırımımız olamaz. (Birkaç harika istisnayı saymazsak), barınakların çoğu, köpekler için, Naziler zamanında kurulan toplama kamplarından farksız. Bu barınakları yöneten kişiler, “hayvan severlik”lerini kaybetmiş ve her gün gördükleri bu manzara karşısında duyarsızlaşmışlardır. Sonuçta, “hayvanlardan sorumlu hayvan dostları” olmaktan çıkıp tıpkı 2500’den fazla hayvanı barındıran Yedikule Barınağı’nda olduğu gibi, birer “hayvan toplayıcısı”na dönüşmüşlerdir.

Türkiye’deki sokak hayvanları, diğer ülkelerdeki hayvanlara kıyasla daha şanslı: Ülkenin son derece katı bir “Öldürmeme” politikası var.

Ancak bu politika maalesef pek bir anlam ifade etmiyor. Yasa, her ne kadar yerel belediyeleri “hayvanları kısırlaştırma ve alındıkları yere gönderme” yönünde kendi stratejilerini geliştirmeleri konusunda yükümlü kılsa ve barınakların görevleri arasında kendi sahiplendirme programlarını oluşturma bulunsa da, gerçek bunun tam tersi: Yerel belediyeler, nadiren uygulanan bu yasayı görmezden gelirken, barınaklara “kazık çakmış hayvan dostları” da hayvanları zincire vurmanın doğru yol olduğuna inanmakta ısrar ediyorlar.

Türkiye’deki barınak sistemini iyileştirmek ve barınakların sorunlarını çözebilmek için her şeyden önce bu durumu düzeltmeyi ve fark yaratmayı istememiz gerek. Boş laflar ve asla tutulmayacak balon sözler işe yaramaz.

Bir sonraki aşama bütün bu hayatları kurtaracak bir altyapı oluşturmayı, bir strateji geliştirip ona bağlı kalmayı, hayat kurtaracak bir plan yapmayı ve her yönüyle başarı ve kayıpları hesaplamayı içeriyor. Kurallar konmalı ve gönüllüler, Türkiye’deki “sahiplendirme” meselesiyle ilgili konuları olduğu kadar hayvanların temel ihtiyaçlarını da anlayabilmek için öncelikle kendilerini eğitmeliler. Ancak kurallar aynı zamanda esneklik de sağlar, sağlamalıdır. Öyle ki, Türkiye’deki barınak yöneticilerinin büyük bir kısmı, hayvanlar konusunda yollarını kaybetmiş ve 21. yüzyıl Türkiye’sinin gerçekleriyle asla bağdaşmayan barınak kurallarına körü körüne saplanmışlardır.

Concentratio camps
Concentratio camps

Çok sevdiğim köpeğim Simba’nın ölümünün ardından, bir hayvan sahiplenmek için Gürpınar Barınağı’yla görüştüm. Ancak, bütün şaşkınlığıma rağmen, ben “uygun” bir sahip adayı değildim. Çünkü:

  1. Bir yabancıydım.
  2. Kendi adıma kayıtlı bir elektrik faturam yoktu.

Adı geçen barınağın yöneticisi, benim bütün hayatımı köpeklerle geçirdiğim ve yeni bir hayvan sahiplenmek istediğim o anda dahi evimde dünya nüfusunun % 99’undan çok daha iyi koşullarda yaşayan iki köpeğim olduğu gerçekleriyle kesinlikle ilgilenmemişti. Gürpınar Barınağı yöneticisi bayan, sadece benim milliyetimle, yani Türk olmamamla ilgilendi. Onun sınırlı bakış açısı ve anlayışına göre ben güvenilir biri değildim. Ona göre, barınaktaki bir köpeği bana vermektense, hayvanı zincire bağlı, işkence ve yoksunluk dolu bir hayata mahkûm etmek çok daha makuldü.

Birçok barınak, değişim/yenilik ve ileri görüş eksikliği kurbanı. Bu eksikliklerin bedelini, bu yazıda örneğini okuduğunuz türde barınaklarda yaşayan hayvanlar, harcanan hayatlarıyla ödüyor.

Barınak yöneticilerinin kontrolleri altında kaç bin hayvan yaşarsa yaşasın, her hayvan ayrı bir can, ayrı bir değerdir: Bütün hayvanların duyguları vardır. Ve bütün hayvanlar yanlarına bir dost ararlar, bunun için çırpınırlar. İnanın, hiçbir hayvan, hayvan sever olduğunu iddia ettiği halde, barınaktaki dört ayakları dostlarımızın durumlarını iyileştirme konusunda parmağını bile kıpırdatmayan biri tarafından boynuna geçirilen zincirle yaşamak istemez.

Living in chains
Living in chains

Kontrolleri altında yaşayan hayvanları bulundukları durumdan kurtarabilmek için barınak yöneticileri, halkı heyecanlandırmalı. İnsanları harekete geçirip yapılacak işler konusunda hazır hale getirmeli. İnsanlar, barınakta geçirecekleri zamanın, barınaktaki hayvanların hayatlarında kalıcı farklar yaratacağına inanmalı. Mevcut yapı ve zihniyet devam ettiği sürece, Sahip Çıkalım! İstanbul’daki hiçbir büyük barınakla işbirliği yapamaz: Yedikule, Bahçeşehir, Gürpınar, Ataşehir, Bakırköy, Üsküdar ve diğerleri… Liste uzayıp gidiyor… Ancak benim yapabileceğim, BİZİM yapabileceğimiz şudur: Halkı ve insanları (hayvanlar için) daha iyi bir yol ve hayat olduğu konusunda eğitebiliriz.

Uzun lafın kısası, bu haftanın yazıları özellikle barınak gönüllüleri ve yöneticilerine yönelik olacak. Sahip Çıkalım!’a kulak verin. Çerçevenin dışına çıkıp ufkunuzu genişletin. Halka ulaşın ve her şeyi “yeni ve farklı bir yol” ile yapın, çünkü bugüne kadar izlediğiniz yol ve yaptıklarınız sizi hiçbir yere götürmedi. Götürmediği gibi, korumayı amaçladığınız hayvanların kelimelere dökül(e)meyen acılar çekmesine sebep oldu…
Devam edecek…

Viktor Larkhill

v.larkhill@googlemail.com

—–

Is that a life?
Is that a life?

HOW TO REFORM THE CURRENT SHELTER SYSTEM IN TURKEY

The situation of companion animals in Turkey is appalling. But during this week I will not be focusing on how disastrous the situation is.
Instead of pointing fingers (and yes, I am sorry but there will be some of that as well) I will focus on showing solutions and steps to be taken to solve to the problems we are all so tired of seeing.
Let’s Adopt! will not be solving those problems on its own, it could never possibly do that. We cannot have a direct impact on the way Turkish animal shelters are run. In their vast majority (couple of wonderful exceptions), those shelters are massive concentration camps for dogs run by shelter managers, “animal lovers” who lost their way and who, through sheer daily exposure and desensitization have progressively become nothing more than animal hoarders and as in the case of Yedikule are happy running camps with over 2.500 animals.

Turkey’s animals have one advantage over stray animals in other countries. The Country has a strict No-Kill policy.

This doesnt’ mean much unfortunately. Whilst the law requests to the local municipalities the implementation of their own programs of Neuter and Return and demands of shelters to establish their own adoption programs the reality is quite the opposite, local governments ignore the law who is seldom applicable, and “animal lovers” entrenched in animal shelters continue believing that keeping dogs in chains is the right way to go.

Yedikule
Yedikule

To solve the shelter situation in Turkey we must first commit to wanting to improve the situation and make a difference. Empty words and vague compromises will not do. The next step involves in putting together the structure to save all those lives, to act following a strategy, a lifesaving plan, measuring success and failures. Rules must be put in place and volonteers must educate themselves first in order to ensure that they understand the real needs of the animals as well as the issues particular to rehoming in Turkey. But rules also allow, and certainly requires, flexibility. The vast majority of shelter managers in this country have completely lost their way and become too rigid with shelter rules who dont correspond with the realities of the XXI century Turkey.

After the death of my beloved dog, Simba, I contacted the Gurpinar shelter to adopt an animal. To my surprise I was not considered eligible because:

a) I was a foreigner.

b) I did not have an electricity bill on my name.

It never mattered to that particular shelter manager that I had dogs all my life, and that at the time I had two dogs living with me in better conditions that 99% of the world’s population. The manager of the Gurpinar shelter could only see that I was not Turkish, hence, in her limited vision and horizons, not to be trusted. To her it was more acceptable to keep the poor animal locked on chains, living a life of torture and deprivation for life.

Chained
Chained

Too many shelters suffer from lack of innovation and vision and the direct result is lives being wasted away in shelter like the ones you are seeing in this post

No matter how many thousands of animals live under the control of those shelter managers, each and every animal is a precious life, they all have feelings, they all crave to be with a pack, a human pack and believe me, none of them wishes to spend a single more minute tied to a chain put around his neck by someone claiming to be an animal lover but completely lacking any intentions to improve the lives of those animals.

In order to be able to provide an exit strategy for the animals under their control, shelter managers need to get the community excited, to inspire people and to get them ready for the task at hand, to make them believe that the time spent in that shelter will make a permanent difference in the lives of those animals. Under their current structure/mindset Let’s Adopt could never agree to work with the management of any of the major Istanbul shelters, Yedikule, Bahcesehir, Gurpinar, Atasehir, Bakirkoy, Uskudar… the list is endless.. but what I can do, what WE can do, is to educate society and to educate those people that there is a better way.

Hunter
Hunter

So, this weeks posts will be specifically addressed to all shelter volunteers and managers of Turkish shelters. Listen to what Let’s Adopt has got to say, think outside the box, reach out to the community and do things differently because what you’ve been doing so far has got you nowhere and has caused untold suffering to the animals you intended to protect…

To be continued…

Viktor Larkhill

v.larkhill@googlemail.com

Help us Save Lives.. SHARE!Share on Facebook
Facebook
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on Reddit
Reddit
Pin on Pinterest
Pinterest
Email this to someone
email

10 comments on “TÜRKİYE’DEKİ BARINAK SİSTEMİ 1 – REFORMING THE SHELTER SYSTEM IN TURKEY 1Add yours →

Comments are closed. You can not add new comments.

  1. sabine nowack says:

    Ein großes gelände einzäunen(wie bei Celal in Izmir),mit Schutz vor Kälte,Nässe und im Sommer vor der Sonne !Die Hunde in große Gruppen aufteilen so das,sie genügend Auslauf haben !!!!
    Die Tiere die jetzt noch an der Kette sind
    man könnte testen,wer sich mit wem verträgt und dann in die Gruppen integrieren!!!!!Aber das würde nur funktionieren,wenn die Einsicht da ist das,das jetzige Leben der Hunde,kein Leben ist !
    Vorallen Dingen die Hunde kastrieren lassen !!!!!!!!!!!!

    Entschuldigung,das ich auf deutsch geschrieben habe !!!!!!!!!

  2. es terrible,esos ojitos pidiendo ayuda.xq no aprendemos a dar tanto como ellos nos dan tanto.q dios nos de otra oportunidad….

  3. Merhabalar,
    Barınak kavramına oradaki yaşam koşulları yüzünden karşı olsam da bir yönüm sokakta perişan olan hayvanlar için tek çare oralar, hiç değilse aşıları yapılıyor, kısırlaştırılıyor ve karınları doyuyor diye düşünüyor. Hepsi sahiplendirelebilse ne muhteşem bir şey olur ama maalesef sayıları çok fazla. Bu belki de bulunduğum yerdeki barınak koşullarının sizin resmettiklerinizden biraz daha iyi olmasından kaynaklanıyor. Ben Bodrum’da yaşıyorum. Burada iki barınak var. Torba ve Turgutreis. İkisinde de Hayvanları Koruma Derneği üyelerini sık sık görebiliyorsunuz. Belediye ve zabıta ile ortak çalışıyorlar. Bodrum’un temel sorunu yazın gelip bir hayvan edinen ve giderken arkalarına bile bakmadan onları sokakta bırakan yazlıkçılar. Söz konusu barınaklarda hayvanlar zincirli değil. Tabii ki bir yuva koşullarına asla sahip değiller. Genel olarak sokaktaki köpekler toplanıyor, aşıları yapılıyor, kısırlaştırılıyor ve iyileştikten sonra kulaklarına belediyenin kontrolunda olduğunu belirten bir küpe takılıp alındığı yere bırakılıyor. Tabii burada yaşayanların hepsinin onlarla bir arada yaşamaya alışmış olması bir avantaj. Herkes kendi muhitindeki köpek ve kedilerle evlerine alamasalar bile ilgileniyor, karnını doyuruyor, bir hastalık çıktığında ya kendi imkanlarıyla tedavi ettiriyor ya da barınak doktorlarına haber veriyor. Bu işin kış yönü. Yazın Bodrum dolmaya başlayıp hayvan dostu olmayanlar da gelince olay biraz hayvan dostu olanlar ve olmayanlar arasında bir kavgaya dönüyor. İki barınaktan da istediğiniz hayvanı sahiplenebiliyorsunuz. Üstelik sizin söz ettiğiniz koşullara tabi olmadan. Tek yapacağınız bilgilerinizi bırakmak ve oralara maddi olmasa bile mama yardımı yapmak. Ben de köpeğimi oradan aldım ve hala nasıl bakıldığını takip ediyorlar. Ondan sonrada eğer veteriner ücretleri size fazla geliyorsa buralardan sahiplenilmiş köpek ve kedilerin bakımını da ufak bir yardım karşılığı üstleniyorlar. Turgutreis barınağının güzel bir uygulaması var. Her türlü bakımı yapışdıktan sonra Turgutresi’te bu hayvanları kamuya açık mekanlarda tanıtıyor ve ücretsiz sahiplendiriyorlar. Çok sayıda gönüllü hemen hemen her gün bu iki barınağa gidip onlarla ilgileniyor, gezdiriyor, oyun oynuyor. Bu Turgutreis’te daha yoğun, yabancı çok çünkü :(( Konuyu Bodrum olarak düşününce (diğer yerleri çok iyi bilmiyorum) yaptıklarını ve çabalarını taktir ediyorum. Çünkü sayı çok çok fazla. Çoğu da ya cins ya da iyi bir cinsin kırması. Turgutreis Barınağı örnek olarak alınıp diğerleri için de böyle bir proje geliştirilebilir mi acaba?

  4. Toplayıcılık ülkemizdeki en ciddi sorunlardan biri. Bazı barınaklar bunu bilinçsiz şekilde yaparken bazıları da mecburiyetten yapıyor olabilirler. Aslında barınak hiç olmamalı, en iyi barınak lüks bir kodesten farksızdır. Halkımız sokaklarda hayvanlarla yaşamayı öğrenmediği sürece bu sorunun önüne geçebileceğimizi sanmıyorum. Aslında yapılması gereken halkı eğitmek ve hayvan hakları ihlallerinin TCK kapsamına girmesini sağlamak.

  5. Bildiğim kadarıyla AB toplumsal projeler için yüklü kaynaklar ayırıyor, barınaklardaki koşulları iyileştirmek için de bu fonlarından yararlanılamaz mı?

  6. Yazdıklarınız en ideal olanı Tolga Bey. Kesinlikle katılıyorum. Keşke herkesi en kısa sürede bu kadar bilinçlendirebilsek. O zamana kadar ne yapabiliriz?

  7. arkadaşım sen halka bu şekilde maillerle mi ulaşacağını sanıyorsun…!! neden ben seni hiçbir etkinlikte göremiyorum ? neden sen sadece sanaldan ibaretsin.. hakkında iyiden çok kötü haber duyduğum, peşisıra şu yazıları okuduğumm sadece sanal bir resimden ibaret adam..!! barınakları kötülemek yerine o resmini paylaştığın yavrucağın ne zorluklarla iyileştirildiğini (senin tabirinle gönüllülerin toplama kampındaki bu yavrucak) bilmeden bu resimleri kullanıp farklı düşüncelere sokmaya çalışıyorsun insanları.. yazdıklarını çoğu alıntı hiçbirinin içten olduğunu düşünmüyorum …

  8. Komsular sikayetci oldu diye belediye gelip milletin bahcesindeki 5 yavrusu olan anayi zehirli igneyle öldürüyor. yavrulari da sanki cöp torbasi gibi kaldirip kamyonete firlatiyor. Neymis barinaga götürecekmis sahiplendirmek icin. Yani vatandasin özel mülküne gir, hayvanini öldür, yavrulari sahibinden zorla al ve “sahiplendirmek icin” barinaga hapset. Bu ne bicim adalet, ne bicim yasa? Bunlarin yaptigi sadece tecrit. Hepsi bu.

  9. Fotograf cok acikli ve carpici…
    11 gun once sondasi cikmis, 1 ay once cift kalcasından da kirik ameliyati gecirmis bir kopekmis, yoksa zincirde ac bırakilmis degil… http://www.fatihbelediyesiyedikulehayvanbarinagi.com/ana-sayfa/agir-trafik-kazasi/

    Konuya, barinak sistematigi acisindan bakilirsa; sayisal ve niteliksel sorun cozulemez, geriye cekilerek tum resmi gormek gerekiyor.

    Bahis konusu olan kedi ve kopekler nasil uruyorlar; ki sokaklar, ormanlar ve barinaklar yetmiyor, itlaflar olsa da sayi artmaya devam ediyor?

    Cevabi cok basit cunki insanlar bu hayvanlari uretiyor, sadece kisirlastirmayarak degil, pek azi duygusal gerekce ile ama cogu bilincli olarak para kazanmak adina evlerde, ciftlik adi verilen yasal/gayri yasal isletmelerde ve de ithal damizlik ve yavru girisleriyle…

    Eger sorumsuzca uretim ve ithalat yapilmasinin onune gecemiyorsaniz, sahiplenen insan az diye yakinmaya ya da barinaklarda cok kopek var ama sahiplendirmiyorlar diye sizlanmaya hakkiniz olamaz.

    Uretimine serbesti tanidiginiz irk hayvani sahiplenenden yuksek vergi alinmasini saglamiyorsaniz, elindeki aktif hayvani kisirlastirmayana yuksek ceza koydurmuyor, aksine kisirlastirandan yuksek fiyatlar talep edilmesine seyirci kaliyorsaniz ve bunu klinikler, pansiyonlar, egitmenler uzerinden denetletemiyorsaniz kedi ve kopek nufusunun artis hizini kesemez, barinaklardaki yigilmayi salt sahiplendirme ile cozemezsiniz.

    Uretim uzerindeki ranta varim ama orman, sokak ve barinaklarda bu manzaraya karsiyim deniliyorsa; zaten Avrupa ve ABD deki sahiplendir/emiyorsan 3 hafta icinde uyutulacak sisteminin isletilmesi savunuyorsunuz demektir 🙁