Bugünün yazısını ben yazmayacağım. Benim yerime Let’s Adopt Fransa grubunu idare eden Bihter Sabanoğlu sizlere Türkiye’deki sokak hayvanlarının acı dolu tarihlerinde dönüm noktası olarak kabul edilebilecek tarihi olaylardan biri hakkında bilgi verecek…
Fransızlar ve İstanbul’lu Sokak Köpekleri
Fransızların İstanbul’daki sokak köpekleriyle olan ilişkisi her zaman özel ve ayrıcalıklı olmuştur . Yıllar boyunca ülkelerinden uzakta bulunan Fransızların, özellikle sanatçı ve yazarların buluşma noktası olan İstanbul, Chateaubriand, Nerval, Flaubert, Gautier ve Pierre Loti gibi isimlere ev sahipliği yapmıştır.
Fransızlar için İstanbul pek çok şeyi temsil ederdi; ezan sesleri, Boğaz, mahalle pazarları… ve sokak köpekleri.
Doğu ülkelerinde sık sık rastlanılan sokak köpek ve kedileri, Fransızlar tarafından bu Doğu şehrinin egzotik bir öğesi olarak mistik bir havaya büründürülmüşlerdi. İstanbul’un sokak hayvanlarıyla olan bağı zihinlerde öylesine yer etmişti ki ünlü kartpostal matbaası sahibi Max Fruchtermann 20 yüzyılın başlarında bastırdığı İstanbul manzaraları serisinde, sokak köpeğini turistlerin ilgisini çekecek bir klişe olarak dervişlerin, minarelerin, Ayasofya’nın yanına eklemişti.
19. yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’da 100.000’e yakın sokak hayvanı bulunmaktaydı. Fransızlar Türk halkının bu hayvanlar için beslediği yoğun sevgiyi hayretle seyrediyorlardı. Gautier, Nerval ve Loti çeşitli yazı ve denemelerinde bu fenomenden bahsederler. Kimi zaman mahallenin tuhaf sakinleri, kimi zaman da daimi yangın tehlikesine karşın havlayarak halkı uyaran gönüllü itfaiyeciler olarak saygı gören bu köpekler dini dernekler tarafından da bakılmakta, beslenmekteydiler.
Fakat Jön Türkler’in yönetimi ele almasıyla birlikte köpeklerin talihi değişti: kendilerini sık sık duyulan bir terim kullanmak gerekirse, fazlasıyla “medeni” ve güzel İstanbul şehrini bu hırpani hayvanlarla paylaşamayacak kadar Batılı bulan bu yöneticiler halkın köpeklere olan sevgi ve şefkatini sadece cehalet ve batıl inanç olarak değerlendirdiler. Böylelikle 80.000 hayvanın götürüp Hayırsızada’ya bırakılması kararlaştırılıverdi.
Bu ölüm kampının tüyler ürperten koşullarını açığa çıkaran yine bir Fransız oldu. Bir karikatürist olan Sam, devletin köpeklerin kaderiyle ilgili kendisine verdiği cevaplardan şüphelenerek özel bir tekneyle gerçekte neler olup bittiğini anlamak için adaya gitti. Adaya yaklaştıkça gördükleri karşısında dehşete düşen Sam şunları yazdı: “Köpekler güneşin altında ateşler içinde kavrulan bedenlerini ferahlatabilmek için ümitsizce suya erişmeye çalışıyorlar, bu uğurda birbirlerini çiğniyorlardı. Bazıları susuzluktan yarı ölü vaziyette tuzlu suyu yutmaya çabalıyorlardı. Karada, sadece başka köpeklerin kadavralarını parçalayan hayvan grupları görülüyordu. (…) Çoğunun kulaklarının yarısı çiğnenmişti. Vücutlarını sarmış korkunç yaralar denizin tuzuyla yeniden canlanıyor, berrak suyun üzerinde kan izleri bırakıyorlardı.”
Bitirmeden önce, İstanbul’da sahiplendiği sekiz kedisiyle yaşayan Catherine Pinguet’den de mutlaka bahsetmek gerekir. Bu İstanbul aşığı kadın yazar İstanbul’un Köpekleri kitabında bu hayvanların şanssız yaşam öykülerinden bahsediyor. 20. yüzyıl başında İstanbul sokaklarını da detaylı bir biçimde tasvir eden Pinguet, fakir İstanbul halkının bu zavallı hayvanların kaderini kendi hayatına paralel kabul ettiği sonucuna varıyor.
Konu hakkında detaylı bir yazı NTV Tarih dergisinin sanırım son sayısında Enis BATUR imzası ile yayınlanmıştır. İlgilenenlerin bilgisine…
Aralık sayısı mı?
Hayırsız Ada dramı ne yazık ki, bence tarihe, çok ilkel ve acımasız bir karar olarak, geçmiştir.İnsan zekasının, ne denli kötüye işliyebileceğini de göstermektedir.19.yüzyılın sonlarından beri demek ki,değişen pek fazla bir gelişme yok! 21.ci yüzyılda da, adaya değil de, ormana ölüme terkedilen,zavallı hayvanlar hala,insanlar tarafından büyük haksızlıklara uğramaktalar.Problem çözme,adına yapılmış bu tür ilkellikler,hangi ülkede ve kimler tarafından uygulanırsa,uygulansın,hiçbir şekilde affı olamaz ve mazur görülemez….''Gerçek hayvansever'' lerin akılsızlarla, başa çıkabilmeleri için,''çok akıllı'' davranmaları gerekiyor…
@banu, bilmiyordum hemen bakacagım tesekkurler